Sınır Koyma Nedir?
Bakım veren kişilerin bir kuralı, beklentiyi öğretebilmek amacıyla kullandıkları yönteme sınır koyma denir. Sınır koymak bakım veren kişi ile çocuk arasındaki güvenli ilişkiye zarar vermeden çocuğun davranışlarını sınırlar.
Sınırlar çocukların haklarını kısıtlamak, onlara baskı uygulamak değildir. Sınırlar, onaylanan davranışları tanımlayan, çocuğa hatalı davranışlarını düzeltme fırsatı veren eğitici ve öğretici bir etkiye sahiptir.
Peki sınırlar ne işe yarar? Öncelikle kendinizi bir dört yol kavşağında düşünelim. Karşıdan karşıya geçmek istiyoruz ama her yerden arabalar geliyor. Trafik lambaları da yok yani kurallar yok. Ne hissederiz? Güvensiz, korkmuş? Yani bizler bile güvende hissetmek için sınırlara bu kadar ihtiyaç duyarken çocukların buna ihtiyaç duymaması imkansızdır.
Peki yeni bir apartmana ya da mahalleye taşındığımızı düşünelim. Yani yeni bir ortama giriyoruz. Yeni komşularınız ile tanışmak için onları evinize davet eder ya da onlara giderseniz. Her seferinde size tuhaf tuhaf baktıklarını düşünün. Kafanız karışır ne yaptım ki ben diye düşünürsünüz. Aslında hep yaptığınız şeyleri yapıyorsunuz ama tasvip edilmiyorsunuz.
Nasıl tavır almanız gerektiğini, sizden ne beklendiğini bilemezseniz. İşte sınırların etkili bir şekilde belirlenmediği evde büyüyen çocuklar da tıpkı buna benzer şeyler yaşarlar. Dış dünyaya açıldıklarında uyum problemi yaşarlar. Bu sebeple sınırlar çocuğun sosyal becerilerini ve uyumunu arttırır. Sınırlar çocuğun sorumluluk duygusunu geliştirir. Çocuklar sınır konulduğunda anne babanın sunduğu alternatiflerden birini seçer ve o seçtiği seçeneğin sonucunu kabul eder.
Bu deneyim de çocuğun sorumluluk duygusunu geliştirir. Sınırlar aile ilişkilerini geliştirir. Sınırları olan bir ailede herkes kendi sorumluluklarını, görevlerini bilir. Bu sebeple daha az tartışmalar yaşanır. Otomatik olarak daha mutlu, huzurlu bir aile ortamı yaşanır.
Ebeveyn Tutumları
Ebeveyn tutumlarına göre sınırlar şekillenir. 3 çeşit ebeveyn tutumu vardır; izin verici tutum, otoriter tutum ve demokratik tutum.
İzin verici tutumda sınırsız bir özgürlük alanı vardır. Yani burada ne sınırdan ne kuraldan bahsedilir. İkna yoluyla problem çözmeye çalışılır. Problemlerin sonucunda bir kazanan ve bir kaybeden vardır. Kazanan taraf tabiî ki çocuk olur. Yani çocuğun istediği olur. Muhtemelen ağlaya ağlaya kazanır. Güç ve kontrol çocuklardadır. Yani anne ve baba bütün ipleri çocuğa vermişlerdir. Çocuklar genelde kuralları ve otoriteyi zorlayıp reddederler, söylenenleri duymazdan gelirler.
Otoriter tutum da tahmin edileceği gibi izin verici tutumun tam tersidir. Burada özgürlüksüz sınırlar vardır yani çocuğa hiçbir alan tanınmaz. Sürekli dur, yapma diyen, bağıran çağıran bir anne baba düşünün. Burada sorunlar sürekli güç ile çözülür. Bazen fiziksel bazen duygusal istismar olabilir. Burada da bir kazanan ve bir kaybeden vardır ama burada ebeveyn kazanır ya da kazandığını sanır. Ve tabiî ki problem çözme süreci ebeveynin kontrolü altındadır yani ebeveyn ne derse o olur. Bu şekilde tahmin edilebileceği gibi geri çekilmiş, korkmuş, bastırılmış çocuklar yetiştirilir.
Her iki tutumun da sağlıklı olduğu söylenemez. Sertlik ve saygı arasında bir denge olması gerekir. Otoriter tutum fazlaca sert ancak çocuğa karşı saygılı değildir. İzin verici tutum ise fazlaca saygılı ancak çocuğa karşı hiç sert değildir. Her iki tutumda kazanan-kaybeden yöntemine göre sorun çözer ve öğrenme konusunda yanlış inançlar barındırır. Peki alternatif nedir? Tabiî ki de demokratik tutum. Demokratik tutum da bir özgürlük alanı vardır ancak bu sınırlar çerçevesindedir. Yani ipler tamamen çocuğun eline verilmez. Burada sorunlar güç yoluyla değil, işbirliği ve sorumluluk ile çözülür. Yani her iki taraf da kazanır. Çocuklara güç ve kontrol verilir ancak bu sorumluluğunu taşıyabileceği kadardır. İşbirliği ve karşılıklı saygı vardır.
Çocuklar sorun çözme sürecine aktif olarak katılırlar. Yanlış davranışı durdurur, sorumluluk öğretir, onaylanan davranışlarla ilgili kuralları net bir şekilde iletmemizi sağlar.Duygular incinmeden, ilişkiler hasar görmeden ya da güç savaşlarına girmeden amacımıza ulaşma fırsatı verir.
Bir örnek ile açıklamak gerekirse; iki çocuğun bir oyuncak yüzünden bağırıp, çağırdıklarını, itişip kakıştıklarını düşünün. Yani tartışma yavaş yavaş kavgaya dönmek üzeredir. Ve anne olayı görür; önce otoriter tutuma sahip anne tabiî ki yüksek bir ses tonuyla muhtemelen ne yapıyorsunuz siz diye bağırmaya başlar. Çocuklar tartışmaya devam eder. Önce ben görmüştüm gibi itirazlar etmeye devam ederler.
Anne muhtemelen tekrar bağırarak oyuncağı ellerinden alır ve her ikisini odasına yollar. Belki bir de şaplak atar. Peki sorun çözüldü mü? Tabiî ki hayır. Oyuncak annede kaldı, çocuklar mutsuz. Görüldüğü gibi süreci anne yönetti ve kontrol etti. Ama sorun çözülmedi. Peki izin verici tutuma sahip anne nasıl davranır? Odaya girer tabiî ki yumuşak bir ses tonuyla çocuklar tartışmanızı istemiyorum gibi bir cümle söyler ve odadan çıkar. Tabiî ki kavga devam eder. Anne içeri girer tekrar uyarır. Ama gene işe yaramaz.
Üçünce kez girdiğinde ikna etme yollarını dener; birbirinizle iyi geçinseniz olmaz mı, beni çok üzüyorsunuz, lütfen barışın gibi. Ama kavga devam eder, çocuklar söylenmelere devam eder. Sonra anne oyuncağı ellerinden alır ve kimse oynamayacak der ama çocuklar itiraz eder. Anne de kavga etmeyeceğinize söz veriyor musunuz diyip oyuncağı birinin eline verir muhtemelen ağlayanın. Oyuncak çocuğun eline geçtiği anda kavga tekrar başlar. Anne pes etmiş bir şekilde ne haliniz varsa görün der gibi odayı terk eder. Görüldüğü gibi burada da sorun çözülmez. Anne hep ikna etmeye çalışır ama bir işe yaramaz.
Peki demokratik tutum sergileyen anne nasıl davranır? Önce odaya girerek çok net bir şekilde çocukların susmalarını ve sakinleşmelerini ister. Daha sonra çocuklara söz hakkı verir. Ve ne gibi bir çözüm üretebileceğini çocuklara sorar. Daha sonra çocuklara seçenek sunar. Örneğin herkes 5 dakika sırayla oynayacak ya da oyuncağı elinizden alacağım hangisini istersiniz siz seçin. Çocuklar muhtemelen paylaşmayı seçer ve kimin oyuncak ile ilk oynayacağı kura yoluyla seçilir.
Görüldüğü gibi sorun işbirliği içerisinde ve her iki tarafında kazandığı biçimde çözüldü. Anne yanlış davranışı durdurabildi ve çocuklara istediği dersi öğretti.
Kurallar Çocuklara Nasıl Öğretilmelidir?
Çocuklar somut yollarla öğrenir. Yani örneğin somut olarak görerek, duyarak öğrenirler. Bu öğrendikleri şeyler üzerinden de dünyanın işleyişine yönelik inançları oluşur. O halde çocuklara kurallar öğretilirken iki temel yol vardır; bir sözler, iki davranışlar. Sözlerimiz net davranışlarımız etkin olmalıdır. Aynı zamanda sözlerimiz ve davranışlarımız tutarlı olmalıdır ki çocuk öğretilen kuralı kabul etsin, tereddüte düşmesin.
Bir örnek; Sürekli çocuğunuza yatma saatinin dokuz buçuk olduğunu söylediğiniz halde çocuğunuz düzenli olarak saat onda yatıyor. Çocuk sizce dokuz buçuk da yatma kuralını öğrenmiş olur mu? Tabiî ki olmaz. Çocuk yatma saatini on olarak öğreniyor.
Çocuğunuza dokuz buçuk da yatmasını söyleseniz muhtemelen sizi dinlemez. Ama yatma saatinin dokuz buçuk olduğunu söyleseniz ve dokuz buçukta yatmasını sağlasanız çocuk yatma saatini öğrenir. Ya da bunu çikolata örneğiyle açıklayalım siz her defasında çocuğunuza yemekten önce çikolata yememesini söylerseniz ve her defasında çocuğunuzun yemekten önce yediği çikolataya göz yumarsanız çocuk bu kuralı öğrenemez. Yani sözleriniz ve davranışlarınız birbirini tutarsa çocuklar sizi ciddiye alır ve kuralınızı anlar. Yani teorideki kural ile pratikteki kural birbirini tutmalıdır.
Çocuklar sınırları test etmek isterler. Bu yüzden de çocuklar kurallarımızı, beklentilerimizi, belirlemek için sınırları zorlar. Yani örneğin onlara dur dediğimizde genelde durmazlar ve bildiklerini yapar ve sonunda ne olacağını merak ederler. Yani ileri gidersem ne olur, kontrol kimde gibi soruların cevapları, kabul edilebilir olanı belirler ve kurallara uymanın isteğe bağlı mı yoksa zorunlu mu olduğunu anlamaya yardımcı olur.
Yani çocuğa yapmaması gereken bir davranışı yapma dediğimizde onlar; senin ne kadar gücün var, ne kadar otoriten var, gerçekten durmamı istediğini nereden bileyim, dediğini yapmazsam ne olur gibi soruları tabiî ki dile dökmezler ama bunları düşünürler ve bunları davranışlarına yansıtırlar.
Peki çocukların mizaçları araştırma tarzlarını nasıl etkiler? Her çocuk kurallarımızı, beklentilerimizi belirlemek için sınırları zorlar. Ancak her çocuğun yöntemi farklıdır. Burada iki tür çocuktan bahsedelim. Uysal ve iradesi güçlü çocuklar.
Uysal çocuklar; Karşısındakini memnun etmek ister, kurallara uymak için ikna edici, açık ve net mesajlar almalarına gerek yoktur,ihtiyaç duydukları bilgiyi sözlerimizden alırlar, sınırları zorlamazlar ve istenen sonuca ulaşmak için fazla bilgiye ihtiyaç duymazlar.
İradesi güçlü çocuklar; Sınırların kesin olduğunu anlayana kadar zorlamaya devam ederler, kurallara uymak için çok fazla bilgiye ihtiyaç vardır, yeterli bilgiyi topladıklarında istenen sonuca ulaşırlar ama bu uzun zaman alır.
Karşılaştırma yapılacak olursa; Çocuklar genelde televizyonun sesini sonuna kadar açmayı severler. Uysal bir çocuğa babasının televizyonun sesini kısar mısın demesi sesi kısması için yeterli olur. Çünkü uysal mizaçlı bir çocuk için sözleri ihtiyaç duyulan bilgi olarak kabul eder. İradesi kuvvetli çocuğa sözler asla yeterli olmaz. Babası ona televizyonun sesini kısar mısın dediğinde iradesi kuvvetli pek çok çocuk duymazdan gelir ya da tamam deyip sesi kısmaz. Aslında iradesi kuvvetli çocuklar şunu demek istiyor; kısarım ama mecbur kalırsam ama kendimi şu anda mecbur hissetmiyorum. Burada babanın iradesi güçlü çocuğa şunu demesi gerekirdi; sesini kıs yoksa kapatmak zorunda kalacağım. Evet artık seçim için gerekli bilgi var. Seçim onun. Ama sınırları zorlamaya devam eder ve televizyon kapanır.
Yaklaşık on on beş denemeden sonra sınırların kesin olduğu öğrenilir ve işbirliğine başlanır. Yani sabırlı ve net olmak çok önemlidir.
İki Temel Sınır Biçimi
Yumuşak sınırlar, kesin sınırlar. Her biri istenilen mesajı verirken, kurallarımızı öğretirken kurduğumuz iletişimin etkinliğinde farklılık gösterir.
Yumuşak sınırlar; Belirsiz, anlaşılmazdır, sözler davranışlar ile desteklenmez, onaylanabilir davranış için bilgi vermez, çocuklar; direnç gösterir, sınırları zorlar, kural ve beklentilerde belirsizlik vardır, Ebeveynin sözleri dikkate alınmaz, çocuk için; hayırlar; ‘evet’, ‘belki’, ‘olabilir’ demektir. Yani çok etkili bir yöntem değildir.
Kesin sınırlar ise; Net, anlaşılır, somut, sözler davranışlar ile desteklenir, onaylanabilir davranış için bilgi verir, çocuklar; işbirliği yapar, sınırları daha az zorlar, kural ve beklentiler net bir şekilde anlaşılır, ebeveynin sözleri ciddiye alınır, çocuk için hayırlar ‘hayır’dır.
Kesin ve Etkili Sınırları Belirlemenin Yolları
Mesajı davranış üzerinde yoğunlaştırılmalıdır, amaç onaylanmayan, yanlış davranışı reddetmektir, o davranışta bulunan çocuğu değil. Bu sebeple verilecek mesaj davranışı düzeltmeye yönelik olmalıdır. Örneğin çocuğun kardeşini rahatsız etmesini istemiyorsanız; Ayşe kardeşini rahatsız etme olmalıdır, kardeşini çok üzüyorsun, sen rahat durmaz mısın, ne biçim çocuksun şeklinde asla değil. Açık anlaşılır ve net olunmalıdır. Yani çocuktan ne yapmasını ve ne yapmaması gerektiğini açık açık söylenmelidir. Örneğin odanı toparla yerine oyuncaklarını oyuncak sepetine, kıyafetlerini gardolabına yerleştir gibi.
Normal ses tonunuzla konuşulmalıdır. Ses tonu çok önemlidir. Çocuğu ikna etmek için bağırmaya gerek yoktur. Kararlı ve normal bir ses tonuyla konuşma yeterlidir.
Gerekli durumlarda sonuçlar belirlenmelidir. Bu ceza olarak algılanmamalıdır. Çocuk sadece yaptığı davranışın sorumluluğuna katlanmalıdır.
Sözler davranışlar ile desteklenmelidir. En açık sözel mesajlar bile davranışla desteklenmediği sürece etkisiz kalır. Arkadaşına vurduğu için oğluna vurarak oğlunu uyaran bir baba düşünün. Bu uyarıyı çocuk ne kadar ciddiye alır. Tabiî ki hiç umursamaz. Bu sebeple sözlerin davranışlar ile desteklenmesi gerekir.
Kaynakça
Mackenzie, R.C. (2015). Çocuğunuza Sınır Koyma. (M. Gün, Çev.)İstanbul: Yakamoz Yayınları.(Orijinal çalışma basım tarihi 1998.)